Konaklı Masaj Salonu Masöz Leyla

Konaklı Masaj Salonu

Odanın havası incelmiş, azalmış gibiydi, soluk almak çaba gerektiriyordu. Art arda gelen sinirsel esnemeler canını sıkıyordu, kaşlarını çatarak, burun deliklerini açıp kapayarak bunları bastırmaya çalışıyordu, Florence onun Konaklı Masaj Salonu sıkılmış olduğunı düşünürse kötü olurdu. Birbirlerine bunca âşıkken düğün gecelerinin rahat olmaması üzüyordu Edward’ı. Heyecanını, cehaletini ve kararsızlığını tehlikeli buluyordu, çünkü kendine güvenmiyordu. Budalaca hareket edebilirdi, hatta fevri. Üniversitedeki arkadaşları onun şu sakin fakat bazen şiddetli tepki gösteren tiplerden biri bulunduğunu düşünüyorlardı. Babasıysa Edward’ın çocukluğunun şiddetli öfke nöbetleriyle dolu bulunduğunu söylüyordu. Okul senelerı boyunca ve üniversitedeyken ara sıra yumruklaşmanın sağladığı vahşi özgürlüğe kapıldığı olmuştu.

Çılgınca bağrışan çocukların seyretmek için çevresine toplandığı okul bahçesindeki kavgalardan, bir köyün kıyısındaki ormanın ortasındaki meydanlıkta verilen ciddi randevulara, Londra’nın merkezindeki arsız dalaşmalara kadar Edward dövüşmekte coşku verici bir kestirilemezlik buluyordu, sakin yaşamcığının geri kalan kısmında fark etmediği içsel, azimli bir kimlik keşfediyordu.

Konaklı Masaj Salonu

Dövüşmek için fırsat aramıyordu, fakat çıkınca da bazı yanlarına -kışkırtmacalar, engelleyen dostları, hesaplaşmalar, rakibinin mutlak kabalığı- karşı koyamıyordu. Görüş açısı daralır, sağırlaşır gibi oluyor ve sonra birden oraya dalıveriyordu, sürekli yinelenen bir düşe girercesine unutulmuş bir zevke adım atıyordu. Üniversite öğrencilerinin içkiden sonrasında girdikleri krizlerde olduğu benzer biçimde, acı arkadan geliyordu. İyi bir boksör değildi, fakat fizyolojik pervasızlık yeteneği işe yarıyordu, tehlikeyi artırıyordu. Ek olarak kuvvetliydü de.

Üçüncü sınıftan bir tarih öğrencisi olan Harold Mather’le beraber Old Compton Sokağı’ndan Dean Sokağı’ndaki French Pub’a doğru yürüyordu. Akşam olmak üzereydi, Malet Sokağı’ndaki kütüphaneden çıkınca arkadaşlarıyla buluşmak üzere doğru buraya gelmişlerdi. Edward’ın lisesinde olsa Mather ideal bir kurban sayılırdı – kısa boyluydu, sadece bir altmış kadardı, gülünç bir yassılığı olan yüzünde kalın camlı bir gözlük vardı, insanı delirtecek kadar geveze ve akıllıydı. Oysa üniversitede parlamıştı, imrenilecek bir konumdaydı. Önemli bir caz plakları koleksiyonuna sahipti, bir edebiyat dergisinin editörüydü.

Encounter dergisi öykülerinden birini basmayı kabul etmiş fakat hemen hemen yayımlamamıştı, Öğrenci Birliği’nin resmi tartışmalarında herkesi güldürüyordu, usta bir taklitçiydi, Macmillan’ı. Gaitskell’i, Kennedy’yi, uydurma Rusçayla. Kruşçev’i ve çeşitli Afrikalı liderleri, Al Read ve Tony Hancock gibi komedyenleri yansılamak ediyordu. Beyond the Fringe’deki tüm sesleri ve skeçleri oynayabiliyordu, Tarih Bölümü’ndeki en iyi öğrenciydi. Eskiden olsa elinden geldiğince karşılaşmamaya çalışacağı biriyle olan bu arkadaşlığına kıymet vermesini Edward kendi yaşamında bir gelişme, yeni bir olgunluğun kanıtı olarak görüyordu.